Malumunuz blogspot.com kapalı! Evet, şaka gibi ama kapalı işte!
İlk günlerde bunun sorumlusu olan Digiturk’e çok kızgındım, hatta çevremde Digiturk aboneliğini iptal ettirmeyenlere ciddi ciddi gönül koydum.
Sonra düşündüm, Digiturk cephesinden bakmaya çalıştım olaya ve hak verdim. Sonuçta onlar bir haksızlığa, bir hırsızlığa karşı hukuk mücadelesi veriyorlar, haklarını yasal yolla arıyorlar ve bu onların en doğal hakkı.
Kızgın olduğumun; “sistem” olduğuna karar verdim. 2011 yılında, uzaya turistik turların yapıldığı bir çağda, bir internet sitesinin mahkeme yolu ile kapatılabildiği sistemdi asıl yanlış olan.
Günümüzde artık herkes internet kurdu... İlkokula giden çocuklar evlerinde html kod yazıyor artık.
Dns ayarları değiştirmek diye bir şey var. Bunun için öyle çok engin bir bilgiye, mühendis olmanıza falanda gerek yok. Google kutucuğuna blogspot-dns yazıyorsunuz bitti gitti. 1 dk. sonra girmek istediğiniz site önünüzde.
Hal böyle iken, bu basit işlemi hiçbir bilgiye sahip olmayan vatandaşlar bile yapabiliyorken, yasaklara neden olan şifresiz futbol maçı oynatan sitelerin bunu halletmesi sizce kaç saniyelerini alır.
Ya onları takip eden, bedelini ödemeden maç izlemeyi kafasına koymuş insanların bu ayarları yapmak kaç dakikasını alır?
En fazla 2 dakika!
Bu yasağın, bu uygulamanın, “devekuşunun kafasını kuma gömmesinden” ne farkı var Allah aşkına?
Blogspot yerine başka bir servis sağlayıcıya yada bağımsız bir server a geçmek kolay ama bana göre kesinlikle çözüm değil. Kabullenmeyi, yenilmeyi strateji değiştirmek olarak görmek çok yanlış... Biz yanlış bir şey yapmadık, burada mırıl mırıl yemek tarifi veriyoruz…
Düzelmesi, değişmesi gereken biz değiliz, bu örümcek ağı bağlamış sistemdir…
En azından ben değiştirmeyeceğim, hiçbir yere gitmeyeceğim. Sistemin düzeleceğine, hatalarının farkına varacaklarına dair kocaman bir inanç besliyorum içimde…
Bu inadımı yersiz bulup, bloguma ulaşamadıkları için bana kırgın olan okuyucularımdan ise af diliyorum ve anlayışınıza sığıyorum…
KURABİYE KURSU...
İçimde kelebekler uçuşturan, bana hastalığımı unutturacak kadar heyecan veren; “Kurabiye Kursu” duyurusunu böyle sitem dolu, hüzün dolu bir yazının altına yazacağımda hiç aklıma gelmezdi :(
İçimde kelebekler uçuşturan, bana hastalığımı unutturacak kadar heyecan veren; “Kurabiye Kursu” duyurusunu böyle sitem dolu, hüzün dolu bir yazının altına yazacağımda hiç aklıma gelmezdi :(
Ne yapalım sağlık olsun.
Uzunca bir süredir, sizlerden “Süslü Kurabiye Kursu” verip vermediğimi soran e-postalar alıyordum. Bir yanım; “neden olmasın” diyordu, bir yanımda “acaba becerebilir miyim”… :)
Sonunda cesaretimi topladım :)
Blogumu yakından takip edenler tarzımı zaten biliyor, bildiğim her şeyi anlatma, öğretme sevdalısı biriyimdir… :)
Hem bildiklerimi paylaşmak, hem de okuyucularımla, sizlerle yüz yüze bir arada olmak, gün boyunca kurabiye süslemek, çay içmek, sohbet etmek, son günlerde son derece bozuk olan psikolojime de ilaç gibi gelecek, eminim buna…
Herkesle tek tek ilgilenmek ve kurs sonunda öğrencilerin evlerinden sipariş yapabilecek kadar bilgi sahibi olmalarını istediğim için; sınıflar en fazla dört kişi olacak…
12 Mart ve 19 Mart 2011 olarak planladığım Mart programının ilk bölümünün kontenjanı doldu bile! İlginize çok teşekkür ederim. 19 Mart 2011 için ise sadece iki kişilik yer var :)
Sizlerden gelen talep doğrultusunda, hem yeni tarihler hem de yeni kurs konuları belirleyeceğim.
Bu gelişmeleri blogumun sağ kolonunda bulunan; “Kurabiye Kursu Banneri” nde sürekli güncelleyeceğim.
Daha detaylı bilgi almak isterseniz bana muge@hunerlibayanlar.com adresinden ulaşabilirsiniz…
Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor ve şimdi kurs için hazırlanmaya, kalan vaktimde de dekorasyon bloglarında kaybolmaya gidiyorum :)
Şimdilik hoşçakalın…
0 yorum:
Yorum Gönder